Ne kadar zor değil mi bu bugünlerde ‘Güzel şeyler de
oluyor’ diyebilmek. Ama oluyor bazen. Tour of Turkey gibi.
Peki, bayram değil seyran değil nereden çıktı bu bisiklet ve
Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu demeyin. Aslında bu yazıyı
çok önceden yazmam lazımdı. O sebeple bir özür bir de teşekkür
niteliği taşıyacak bu yazı.
Aslında bu yazının yazılması gereken tarih 3 Kasım’dı. Çünkü
Türkiye’de liyakate inanan insanlar olarak bu tarihte bir anlamda
iade-i itibarı yapılan Emin Müftüoğlu’nu tebrik etmem gerekiyordu.
Peki kimdir Emin Müftüoğlu? Tek adamlıktan bıkmışken neden koca bir
Tur’u bir insan üstünden okumaya yöneliyorum?
Her şeye en baştan başlayalım. Türkiye’de bisiklet tarihi
oldukça eskilere dayanıyor. Müsabıklık olarak bile Cumhuriyet ile
yaşıt bir spordan bahsediyoruz. Henüz çok genç bir ülke olan
Türkiye Cumhuriyeti, 1928 yılında bisiklet takımıyla Olimpiyat
Oyunları’na katılım bile sağlamıştır. İşte ilki 1963 yılında
yapılan Türkiye Bisiklet Turu’nun da temelleri bu senelerde atıldı.
Talat Tunaçalp’in Olimpiyat 8.’liğine kadar da bu temeller
sağlamlaştırıldı. Yani her kim ki size bu topraklarda bisiklet
kültürü yok derse gülün geçin.
Tunaçalp, daha sonradan oturduğu Bisiklet Federasyonu başkanlığı
koltuğunda bu temellerin üzerine halen devam etmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nu kurguladı.
Ama ne olduysa ‘modern’leştiğimiz dönemde oldu. Bisiklet adım
adım gücünü yitirdi. Bisikletçi çıkaramaz, 1949 yılında bile sahip
olduğumuz veledroma şu an sahip olamaz duruma geldik. Türkiye
Bisiklet Turu ise bölgesel olmaktan bile uzaklaştı. Adını sanını
sadece muhataplarının bildiği bir hale gelmişti.
TEK KİŞİLİK ŞOV DEĞİL
Sonra Türkiye bisikletine yine bir haller oldu. 2004 yılında
Emin Müftüoğlu, ilk kez Türkiye Bisiklet Federasyonu’nun başkanı
seçildi. O günün tarihine gidildiğinde aslında bu seçimin çok da
büyük bir haber değeri yoktu. Ama bugünden bakınca çok. Zira
Müftüoğlu, doğru başkan doğru ekip ile neler yapılabileceğini
gösterdi. Öncelikle bir marka yaratılması gerekiyordu. Ve zaten
elde aslında büyük bir marka vardı: Tour of Turkey. O zaman bunun
üstüne gidilmeliydi. Dedim ya tek adamlık bir iş değil bu. Ekibi
doğru kuramazsanız, tek kişinin liyakati de bilgisi de tutkusu da
yetmez.
İşte o dönemdeki Emin Müftüoğlu ve Abdurrahim Açıkalın
önderliğindeki 'doğru', 2 yıl içinde Tur’u Uluslararası Bisiklet
Birliği’nin (UCI) prestijli turnuvalar yolundaki ilk adımı olan 2.2
kategorisine yükseltti. 2008’de bir adım daha atan Tur, zirvenin
bir adım gerisine ise 2010’da çıktı. Tur, dünyada hatırı sayılır
bisiklet yarışlarından biri olarak algılanmaya başlamıştı. Gerek
Türkiye’nin güzellikleri gerekse de düzlük tırmanış dengesinin çok
iyi kurulmasıyla ilerleme devam etti. Artık dünyanın en önemli
bisiklet takımları Türkiye’ye geliyordu. Bisikletçiler özellikle de
sprinterler, Dünyanın en önemli 3 bisiklet turundan biri olan
İtalya Bisiklet Turu’na Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’na
katılarak hazırlanıyorlardı. Peki her şey bu kadar iyi giderken,
sistem düzgün kurulmuşken, Tur’un bir kimliği oluşmuşken ne
oldu?
SİYASETİN GÖRÜNMEZ ELİ
Tabii ki siyasetin görünmez eli devreye girdi. Cumhurbaşkanlığı
Türkiye Bisiklet Turu üzerinden bir savaş başladı. Ne yarış
direktörünün kim olacağı kaldı ne de çekimini kimin yapacağı.
2016’daki federasyon başkanlığı seçimi olayın ne kadar
siyasileştiğini de gösterdi.
Seçim öncesi Emin Müftüoğlu’na Spor Genel Müdürlüğü Tahkim
Kurulu tarafından 6 ay hak mahrumiyeti cezası verildi. Ki Merkez
Ceza Kurulu tarafından verilen ceza aslında 2 aydı. Ceza 6 aya
çıkınca Müftüoğlu'na aslında bir anlamda seçimden (seçime girse de)
el çektirilmiş oldu.
2008’den beri hızla büyüyen Tur da bu seçimden yeterince
etkilendi. UCI Dünya Turu kategorisine kadar yükselen Türkiye
Bisiklet Turu hızla geriledi. Önce Dünya Turu takımlarının
ilgisini, sonra rotasını sonra da Dünya Turu apoletini
kaybetti.
Geri gidiş öyle hızlıydı ki 2019 yılında bu satırlarda “Korkarım
ki önce Dünya Turu kapsamı ile ilgili sıkıntı yaşayacağız,
sonrasında da kabuğuna çekilmek durumunda kalacak TUR’umuz. Umarım
bunlar benim kötümserliğimden ileri geliyordur. Umarım benim
gördüğüm olumsuzluklar, aslen olumsuzluk değildir. Ve umarım TUR
geleneği elimizden kayıp gitmez” demiştim.
CHRİS FROOME GELİYOR
İşte yeniden umutvar olabiliriz. Zira Cumhurbaşkanlığı Türkiye
Bisiklet Turu’na basamakları adım adım çıkartan Emin Müftüoğlu bu
kez yeni ama yine doğru bir ekiple Federasyon Başkanı seçildi.
Etkisini de hemen gösterdi. Bu sene 57.’si düzenlenecek Tour of
Turkey yeniden Dünya Turu takımlarının ilgisine mazhar oldu. Tur’da
bu sene 14 ülkeden 25 takım ve 175 sporcu yarışacak. Geçen sene 3’e
kadar düşen Dünya Turu Takım sayısı 7’ye çıktı. 2013’te Fransa
Bisiklet Turu’nda En iyi Tırmanışçı (Dağların Kralı) mayosunun,
2014’te İtalya, 2016’da da İspanya Bisiklet turlarının
şampiyonluğunun sahibi Nairo Quintana, 2020 Fransa Bisiklet
Turu’nun puan mayosunun yani aslında dünyanın en iyi spinteri
unvanının sahibi Sam Bennett, kariyerinde 4 Fransa Bisiklet Turu, 2
İspanya Bisiklet Turu ve 1 İtalya Bisiklet Turu şampiyonluğu
bulunan Chris Froome’un bu topraklarda yarışacak olması bile başlı
başına büyük iş.
Ezcümle Türkiye bisikleti için yeniden hayal kurma zamanı. Büyük
yıldızlar 10-17 Nisan’da Türkiye’de olacak. Ama daha önemlisi daha
fazlası için en azından benim umudum var artık. Ve umut tek kişilik
bir umut değil. İyi ekip ve liyakatin bu topraklarda hala var
olduğunu görmenin ümidi.